3 Şubat 2013 Pazar

Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu


Kitabı okuyalı epey bir zaman olmuş. 17 Kasım 2012 diye belirtmişim. Hatta bu kitabın üzerine 11 kitap okumuşum ama bu gece kitabı inceleyip, hakkında bir şeyler yazmak istedim.
Kitap hakkında çok detaylı bilgi vermek hoş olmaz gibi geliyor, o yüzden kısa kısa bazı yerlere değinip bırakmak niyetindeyim.
Öncelikle Italo Calvino ile ilk tanışmamdı ve ben yeterince etkilendim. Kesinlikle sakin kafayla okunması gereken bir yazar olduğunu söyleyebilirim. Benzetmelerini, tanımlamalarını anlayana kadar okumakta fayda var. Kitapta 10 tane yarım kalan öykü var ve bir tane de kitabın ana öyküsü bulunuyor. Okur ve yazar arasındaki ilişkiye değinilmiş sık sık. Erkek Okur ve Kadın Okur olarak iki karakter boy gösteriyor. Erkek Okur sizsiniz, romanın içinde rol alıyorsunuz. Belki sizin hal ve hareketlerinizi sergilemiyor ama o ayrı bir konu.
Okumayı gerçek anlamda seven ona özellikle vakit ayıran herkesin okuması gereken bir kitap ve bir yazar. Okurun sevdiği yazarla tanışma hevesini anlamsız gören bir yazar. Okumanın nasıl, ne durumda vs. yapılacağını anlatmıştır.
Kitabın girişini ve sonlarından ufak bir hikayeyi yazmayı uygun görüyorum.
... Uzat bacaklarını, koy ayaklarını bir minderin, iki minderin, divanın kolçaklarının, koltuğun kollarının, çay sehpahasınıni yazı masasının, piyanonun, hatta coğrafi yerkürenin üstüne. İlk iş olarak ayakkabılarını çıkar. Tabii ayaklarını havaya dikeceksen böyle yap, yoksa yeniden geçir ayağına. Öyle bir elinde ayakkabı, bir elinde kitap kalakalma.
Işığı, görüşünü yormayacak biçimde ayarla. Bunu hemen şimdi yap, çünkü okumaya daldığında bir daha yerinden kımıldamak istemeyeceksin. Öyle ayarla ki, okuduğun sayfa gölgede kalmasın, kurşuni fon üzerindeki kara harfler birbirine dolanmasın, fare sürüsü gibi birbirine yamanmasın; öte yandan kağıdın üzerine pek güçlü bir ışık gelmemesine ve acımasız beyazlığın Güney ülkesinde öğle güneşi vurmuşçasına harflerin gölgelerini kemirerek yansıtmamasına özen göster. Okuma eylemini yarıda kesmesi olası ne varsa, hepsini engellemeye çalış. Tiryakiysen, sigaran elinin altında olsun, küllüğünde öyle. Daha ne kaldı? Çişin var mı? Tamam, sen bilirsin.
Böyle bir girişten sonra zaten kötü bir kitap beklemiyordum.
Ve son olarak öykü:
"Halife Harun el Reşid," diye söze başlıyor senin ilgilendiğini görünce öyküyü anlatmaya girişen adam, "bir gece uykusuzluk çekince tacir kılığına girer ve Bağdat sokaklarına çıkar. Bindiği sandal onu Dicle boyunca taşır ve bir bahçenin demir kapısına getirir. Bir havuzun kenarına oturmuş ay kadar güzel kadın elindeki lavtayı çalarak şarkı söylemektedir. Bir cariye Harun'u saraya alır ve ona safran rengi bir harmani giydirir. Bahçede şarkı söyleyen kadın gümüş bir koltukta oturmaktadır. Çevresine yayılmış minderlerin üstünde safran rengi harmanilere bürünmüş yedi erkek vardır. 'Yalnızca sen eksiktin,' der kadın, 'geç kaldın' ve onu yanındaki mindere oturmaya davet eder. 'Soylu baylar, bana gözü kapalı itaat etmeye yemin ettiniz ve şimdi sizi sınama zamanı geldi,' der ve boynundan incisini çıkarır. 'Bu kolyenin yedi beyaz, bir kara incisi var. Şimdi ipini kopartacağım ve incileri alaca somaki bir vazonun içine dökeceğim. Kara inciyi bulan kişi Halife Harun el Reşid'i öldürecek ve bana başını getirecek. Ben de bunun karşılığında ona kendimi sunacağım. Ama Halife'yi öldürmeyi geri çevirirse tekrar inci seçimi yapacak olan öteki yedi kişi tarafından öldürülecek.' Harun el Reşid ürpererek elini açar ve kara inciyi görür ve kadına dönerek: 'Yazgımın ve senin emrine boyun eğeceğim; tek koşulum, Halife'nin senin nefretini kazanmak için nefretini kazanmak için ne yaptığını bana anlatmandır,' derken öyküyü dinlemek için sabırsızlanıyordur."
Ben bu öykünün sonunu çok merak ettim ve çok araştırdım. Ama ne yazık ki bulamadım. Eğer bilen duyan varsa lütfen mail yoluyla ya da yoruma yazarak merakımı giderirse sevinirim.

image

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder